Dijital teknoloji, hayatımızı ne kadar da kolaylaştırıyor değil mi? İstediğimiz herkese istediğimiz zaman ve anında ulaşabiliyoruz. Canımız sıkılıyor, vapurda otobüste, uçakta telefonu alıp oyun oynayabiliyor, kimseyle iletişime geçmeden vakit geçirebiliyoruz. 2021’de Türkiye’de internet kullanıcı sayısının 3.7 milyon ile %6, sosyal medya kullanıcı sayısının ise 6 milyon ile %11 arttığı görülüyor*. Özellikle dijitalleşmeyi hızlandıran pandemiyle birlikte, dışarıda yaşadığımız hayatı ev hayatımız ile birleştirmeyi öğrenmek zorunda kaldık. İş ve özel hayatımızı bir süredir ekranlara sığdırarak yaşıyoruz. Ocak 2020’de internette geçirdiğimiz ortalama zaman 7 saat 29 dakikayken, Ocak 2021 verilerine göre günde ortalama 7 saat 57 dakikayı internette, 2 saat 57 dakikayı ise sosyal medyada geçiriyoruz*. Daha izole ve yalnız hissettiğimiz bir hayat yaşıyoruz; bu da stres ve kaygıyı artırıyor. Peki değişen iletişim anlayışımızla yaşadığımız “yeni normal”in bize nasıl etkileri oluyor? En sağlıklı ilişkimizin ekranlarımızla olduğu bu dönemde, yaşadığımız fizyolojik ve psikolojik sıkıntılar neler? Hepimiz bir dijitalzedeye dönüşmüş olabilir miyiz?
Çevrimiçi dünyamızla, çevrimdışı yaşantımızı dengeli kurma konusunda farkındalık çalışmaları yapan Dijital Denge Derneği, özellikle pandemi döneminde büyüyen, biz dijitalzedelerin günlük sıkıntılarına büyüteç tutuyor.
Dijitalzede olduğumuzu nasıl anlarız?
-
An’ı kaydetmekten “an”da kalamıyoruz. Yani içinde bulunduğumuz güzel anları fotoğraflamak uğruna o anın duygusunu kurban veriyoruz.
-
Hızlı erişebildiğimiz tüm içerikleri aynı hızla tüketiyoruz; bu bizim aklımızı ve ruhumuzu çok yoruyor ve üretmeye takatimiz kalmıyor.
-
Ekran ışığına maruz kaldığımız geç saatlerde uyku tutmuyor, uykusuz kalıyoruz.
-
Wi-fi bağlantısı aradığımız her yerde aslında sosyal medyaya, dijital içeriklere daha bağımlı hale geliyoruz.
-
Üşenip, erteleyip, kolayca vazgeçiyoruz. Sosyal medyada gördüklerimizden çabucak etkilenip, özenmeye meyil ediyoruz. Kendi isteklerimize tam olarak kulak vermeden başkalarının yaşadığı hayatı takip etmeye çalıştığımızdan bu ilgi alanlarımız maymun iştahtan öteye gidemiyor.
-
Dijital içeriklere sürekli erişme isteğiyle akıllı telefonlarımız ve tabletlerimize bakarken boynumuza oldukça fazla yük biniyor. Adeta 22 kiloluk bir yük taşıyoruz. Bu da vücut postürümüzü bozuyor.
Peki, günlük rutin haline gelen bu durumların nasıl farkına varabilir; bunların nasıl üstesinden gelebiliriz? Dijital Denge Derneği Kurucu Başkanı Tuğba Şengül Lik, bu farkındalığı artırmaya yönelik hazırladığı bir rehber niteliğinde olan ‘’Biz de Aslen Buralı Değiliz’’ kitabında bu konulara ışık tutuyor. Kitap, dijital ve gerçek olan dünyamızda stresle, sağlıklı ve dengeli bir şekilde başa çıkmamız için farkındalığımızı artırıyor. Ayrıca, değer verdiğimiz insanları ve bizi, bu hızlı yaşam biçimine daha dirençli hale getirmenin yollarını sunuyor.
Dijital Denge Derneği’nden 6 altın öneri…
-
Dijital abur cuburla beslenmeyin. 24 saat içerisinde çevrimiçi dünyada ne tükettiğinizi not alın, gereksiz gördüğünüz içerikleri ertesi gün daha az izlemeye ve/veya okumaya çalışın.
-
Vücudunuzu fark edin ve ona önem verin. Derin nefes almak, gerinmek, meditasyon, spor gibi bedeninizi dinlendirecek ve direncini artıracak aktiviteleri hayatınıza dahil edin.
-
Dengeli beslenin. Bu, beyninizin daha berrak çalışmasına, veriminizle bağışıklığınızın artmasına katkı sağlayacak. Daha kaliteli bir hayat yaşayacaksınız.
-
Etrafınızdakilerle fiziksel iletişimin size, psikolojinize iyi geleceğini unutmayın. Sosyal mesafe kurallarını koruyarak sosyalleşin.
Yavaşlayın. Ne biz dünyanın hızına yetişebilir ne de aynı anda beş şey yaparak nitelikli bir şey üretebiliriz. Yapacağınız işlere tek tek vakit harcayın. Emin olun siz yavaşladığınızda işler daha kolay yoluna girecek.
-
Mola verin. Kendinizi strese neden olan şeylerden bir süreliğine uzaklaştırın. Bu, dinlenmenize ve yeniden enerji kazanmanıza yardımcı olacak.