Son dönemde yaşadığımız doğal afetler ve doğa-insan ilişkisi, YAPEX Restorasyon ve Kültür Mirasını Koruma Fuarı’ında ÇEKÜL Vakfı’nın düzenlediği “Kırsalı Birlikte Korumak: Afetler Sonrası Bilgi ve Deneyim Paylaşımı” panelinde konuşuldu. Önümüzdeki yıllarda ülkemizdeki afetlerin iklim değişikliği, insan faaliyetleri ve sosyo-ekonomik dönüşümlerin bileşkesiyle tetiklenerek daha sık yaşanacağı vurgulandı.
“Kırsal Miras ve Kent İlişkisi” temasıyla gerçekleşen YAPEX Restorasyon ve Kültür Mirasını Koruma Fuarı, 22-24 Eylül tarihlerinde koruma sektörü ve yerel yönetimleri 11’inci kez bir araya getirdi. ÇEKÜL Vakfı’nın fuarda düzenlediği “Kırsalı Birlikte Korumak: Afetler Sonrası Bilgi ve Deneyim Paylaşımı” başlıklı panelin ilk bölümünde Prof. Dr. Ünal Akkemik, Prof. Dr. Nesibe Köse ve Prof. Dr. Çağatay Tavşanoğlu doğal afetler, insan etkisi ve afetlerin sosyo-ekonomik sonuçlarını değerlendirdi. Panelin ikinci bölümünün konusu ise yerel yönetimlerin afet öncesinde, afet sırasında ve sonrasında yaşadıkları oldu. Bu bölümde Tarihi Kentler Birliği üyeleri Kastamonu Belediye Başkanı Galip Vidinlioğlu, Manavgat Belediye Başkan Yardımcısı Hakime Yılmaz ile Sarıyer Belediye Başkanı ve TKB Encümen Üyesi Şükrü Genç afetlerin yerele etkilerini katılımcılarla paylaştı.
Akdeniz Havzası bütünüyle korunması gereken doğal bir ekosistemdir
ÇEKÜL Vakfı Genel Müdürü S. Yeşim Dizdaroğlu’nun ve ÇEKÜL Vakfı Anadolu Araştırmaları Koordinatörü, şehir plancısı Ahmet Onur Altun’un moderatörlüğünde düzenlenen panelin ilk bölümünde İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Orman Botaniği Anabilim Dalı Başkanı ve ÇEKÜL Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ünal Akkemik Akdeniz Havzası orman yapısı, özellikleri ve yangınlarla ilgili konuştu. Akdeniz Havzasının iklim değişikliğine, yangınlara ve insan etkisine açık olan, hassas bir havza olduğuna dikkat çeken Akkemik, “Havzada yer alan, kızılçam ağaçları 5,2 milyon hektarlık alan ile Türkiye’deki en geniş yayılışlı ağaçtır. Kızılçam dünyadaki en geniş yayılış da ülkemizde gösterir. Bu tür, genellikle maki toplulukları ile birlikte bulunur. Maki toplulukları, kızılçam ormanları için büyük önem taşımakla birlikte, kolayca gözden çıkarılabilir algısı nedeniyle tehdit altındadır. Bir diğer konu da yaşanan son yangınlarda dünyada ilk kez ağaçların da suçlanmış olmasıdır. Kızılçam ağaçlarının çok çabuk yandığı ve kozalaklarının yangın olmayan alanlara da sıçrayarak yangını büyüttüğü sıkça konu edildi. Hatta kızılçam ağaçlarının bölgeye sonradan ekildiği ve bölgeden tamamen kaldırılması yönünde açıklamalar yapıldı. Uzun yıllardır bu bölgede çalışmalar yapıyoruz ve biliyoruz ki kızılçam yüzyıllar önce de bu bölgede vardı, hâlâ var olmalı. Akdeniz Havzası orman yapısının korunması açısından kızılçam oldukça önemli bir yere sahip” dedi.
Akkemik, konuşmasında makiler hakkında ayrıca bilgi verdi: “Yangınlar bizlere maki topluluklarının ne derece önemli olduğunu bir kez daha hatırlattı. Türkiye’de resmi rakamlara göre 22, 8 milyon hektar orman alanı var ancak genele baktığımızda orman alanımız 13 milyon hektar diyebiliriz. Kalan alanlar, makilik alanlardır. Makiler temiz suyun kaynağını besleyen, toprağı koruyan en önemli bitkisel örtüdür. Türkiye’de yanan orman alanlarına otel veya tesis gibi yapıların inşa edilmemesi yönünde önemli hukuki kurallar var. Ancak makiler yangın sonrasında orman statüsünden çıkarılarak yerleşim alanı statüsüne alınabiliyor. Bu oldukça önemli bir konu. Bu konudaki çalışmalarımız ise devam ediyor; maki alanlarının orman alanı dışına çıkmasının önüne geçmek için bu alanların uluslararası literatürde de bir bitki topluluğundan daha geniş anlam ifade eden ‘Akdeniz Sert Yapraklı Orman’ olarak adlandırılmaları gerektiğini bir kez daha hatırlatmak isterim. Akdeniz Havzası’nda yangına hassas olan sert yapraklı ormanlar kızılçam, maki toplulukları ve ülkemize has endemik türler ile tıbbi ve aromatik bitkilerin yoğunluk gösterdiği alanlar olduğu için bütünüyle korunması gereken doğal ekosistemlerdir” dedi.
Orman yangınlarını azaltmak için kırsala dönmek teşvik edilmeli
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Orman Botaniği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nesibe Köse ise üç yılı aşkın süredir karaçam ormanlarında sürdürülen TÜBİTAK destekli bir araştırmanın sonuçlarından elde edilen bulguları, yangın-insan-iklim ilişkisi açısından değerlendirdi. Yangınların, karaçam gibi örtü yangınına adapte olmuş ağaç türlerinin yıllık halkalarında yara izleri oluşturduğunu, bu izlerle karaçam ormanlarının yangınla ilişkisinin 600 yıla kadar uzanan tarihinin izlenebildiğini söyleyen Prof. Dr. Nesibe Köse, “Türkiye’deki karaçam ormanları ortalama 6-18 yıl aralıklarla yanmaktadır. Yangınlar daha çok yaz ve sonbahar mevsimlerinde gerçekleşmektedir ve bu yangın mevsimi 600 yıldır değişmemiştir. Diğer yandan yörük kültürünün yüzyıllardır yaşatıldığı, yoğun otlatmanın yapıldığı karaçam ormanlarında yıldırım kaynaklı çıkan yangınlarda, bir ağaçtan diğerlerine sıçrama olasılığının çok daha az olduğu görülmüştür. İklim değişikliğinin yangın mevsimini uzattığı ve sıklığı daha yoğun yangınların beklendiği ülkemizde, ormanlarda yanıcı maddeyi azaltan faaliyetlerin başında gelen otlatmayı, yaşamlarının ayrılmaz parçası haline getirmiş yörük kültürünü korumak ve teşvik edilmek doğayı ve kültürü birlikte korumanın önemli bir yolu olacaktır” dedi.
Mega yangınlar iklim değişikliği, insan faaliyetleri ve sosyo-ekonomik dönüşüm ile tetikleniyor
Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü Ekoloji Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Çağatay Tavşanoğlu da Akdeniz Havzasında orman yangınlarının büyümesinde sosyo – ekonomik dönüşümlerin rolünü irdeleyerek “Bu süreçte, özellikle kırsaldan kente göçün önemli bir yer tuttuğunu vurguladı. Kırsal kesimde sürdürülen tarım faaliyetlerinin ve geleneksel hayvancılığın azalarak hayvanların besi çiftliklerinde yetiştirilmesi, doğadaki yaban dengesini değiştirdi. Bu da yangınların daha büyük alanlara yayılmasında önemli bir etken oldu. Doğa önemli bir denge üzerinde ilerler. Doğada insan eliyle değiştirilen dengeler, bir yangın veya sel afetinin daha kolay büyümesine yol açarken, özellikle aşırı hava koşulları altında olayın durdurulmasını da zorlaştırmaktadır.
Sonuç olarak, Akdeniz Havzası’nda günümüzde karşımıza çıkan mega yangınlar, iklim değişikliği, insan faaliyetleri ve sosyo-ekonomik dönüşümlerin bir bileşkesi ile tetiklenmektedir. İzlenecek politika çok nettir. Kırsala dönmek teşvik edilmeli, doğal ve kültürel miraslarımızın ışığında yaşayarak koruma bilinci gelişmelidir.” dedi.
“Yangınlar ve Sellerin Yerele Etkileri” başlıklı panelin ikinci bölümünde ise Kastamonu Belediye Başkanı Galip Vidinlioğlu, Bozkurt ilçesindeki sel felaketini anlatırken, Manavgat Belediye Başkan Yardımcısı Hakime Yılmaz da Manavgat’ta yaşanan yangına dair detaylı bilgi paylaştı. Sarıyer Belediye Başkanı ve TKB Encümen Üyesi Şükrü Genç ise Tarihi Kentler Birliği adına yaptığı değerlendirmede sel ve yangın felaketleri sırasında ve sonrasında yaşananları yakından takip ettiklerini söyleyerek aldıkları aksiyonları, önerilerini aktardı; bölgelerdeki son durumu izleyenlerle paylaştı. Genç, kentlerde yaşamın devamlılığı için bilimsel yaklaşımla ve birlikte sürdürülecek çalışmalara ihtiyaç duyulduğu belirtti. Bilim insanlarının alanda çalışma yapmasının önünün açılması gerektiğini ve yerel yönetimlerin bilim insanlarıyla birlikte hareket etmesinin önemini vurguladı. Hazırlanan stratejik afet planlarının dikkate alınarak devreye sokulması gerektiğini söyledi. Tüm afetlerde ülkemizin el ele vererek bir dayanışma örneği sergilediğini belirten konuşmacılar, yardım eli uzatan tüm kurum, kişi ve kuruluşlara teşekkürlerini iletti.