17 Ağustos Çarşamba Günü, UNDP/SGP/ GEF küçük destek programı tarafından desteklenen Uluslararası Kalkınma ve Çevre Derneği (IDEA Universal) ve Doğa Derneği tarafından yürütülen ‘Kadim Üretim Havzası/ SEPLs anlayışının Türkiye’de yaygınlaştırma Projesi’ kapsamında biyoçeşitlilik ve ekosistemleri destekleyen üretim yaklaşımının Türkiye’de kurumsallaşması ve finansal sürdürülebilirliklerini geliştirilmesi amacıyla çevrimiçi çalıştay gerçekleştirildi. Çalıştaya, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan Mekansal Stratejiler ve Çevre Düzeni Planları’ndan, Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü, Balıkçılık ve Su ürünlerinden, Bitkisel üretimden, Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü’nden, Doğa koruma ve Milli Parklardan, Çölleşme ve Erozyanla Mücadele Daire Başkanlığı’ndan, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan katılım sağlandı. Sivil toplumdan Afşar Balam Kadın Kooperatifi, Hassas Kıyılar, Doğa Araştırmaları Derneği, Hemşin Yaşam Derneği, Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği, Dört Mevsim Ekoloji Derneği, KIRÇEV, Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği, Karedeniz Ekolojik Yaşam Derneği, Yerküre Kooperatifi, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden Prof. Dr. Can Turgay, Prof. Dr. Hacettepe Üniversitesi’nden Çağatay Tavşanoğlu katılım sağladı.
“Neden Doğa Gibi Üretim?”
Yakın zamanda ülkemizde gerçekleşen orman yangınları ve iklim krizinin SEPLs (Sosyo-ekolojik karasal ve denizel üretim peyzajlarına etkileri, Kadim Üretim Havzaları’ndaki geleneksel üretim, SEPLs’lerin sürdürülebilirliği , koruma anlayışını ve davranışının nasıl geliştirilebileceği gündeme geldi.
SEPLs alanlarındaki yaşamı sürdüren insanların ekosistem içerisinde herhangi bir canlı gibi davranması ve kültürün bir parçası olarak Kadim Üretim Havzalarını niteliyor. Bu anlayışın birçok sorunun çözümü olduğuna dikkat çeken Biyolog Deniz Özüt “Bugün karşı karşıya olduğumuz sorunlardan: biyolojik çeşitliliğin yok olması, gıda güvenliği ve güvenilir gıda konuları, köyden kente göç, çevre kirliliği, iklim değişikliği gibi birçok sorunun çözümü, bu tip alanların bu şekilde devam edebilmesinin sağlanmasında ve bu anlayışın yaygınlaştırılmasında yatıyor” diye belirtti.
“SEPLs dünyanın birçok yerinde farklı isimler altında adlandırılır. Yerel kültür ve kuşaktan kuşağa bilgiyle derin bir şekilde bağlantılıdır. Bu tür alanlar, tarihsel olarak kırsal ekonomilerin bel kemiğini sağlamıştır. ”
Geçtiğimiz 30 yılda doğa koruma çalışmaları kırsal yaşamın biyolojik çeşitliliği destekleyen pratiklerine odaklanmak yerine kırsalın kimi zaman yok sayıldığı, kimi zaman yöresinden uzaklaştırılmaya çalışıldığı ve sonunda farkındalık ve eğitim çalışmalarına bel bağlanan bir anlayışla yürütülüyordu. Son yıllarda ise doğa ve insanın ilişkisine odaklanan, birbirini var eden yöntemlerin keşfedildiği ve yenilerinin araştırıldığı, toplum temelli çalışmaların arttığı; dolayısıyla yeni bir doğa koruma anlayışıyla karşı karşıyayız. Türkiye’de Kadim Üretim Havzaları/ SEPLs Anlayışının Yaygınlaştırılması Projesi, biyolojik çeşitlilik ve ekosistem hizmetlerini destekleyen üretim alanlarının (Kadim Üretim Havzaları/ SEPLS) ve üretim biçimlerinin yerel topluluklarla birlikte korunması hedefliyor.
Doğa Derneği, Datça – Bozburun Yarımadası’nda ve İzmir bölgesindeki kadim üretim havzalarında çalışmalara devam etmektedir.
Türkiye’de pilot olarak Datça Bozburun Yarımadası, Edremit Körfezi – Kaz Dağları ve Beyşehir Gölü ve Dedegöl Dağları’nı içeren sosyo- ekolojik üretim alanlarında (SEPL) uygulandı. Peyzaj odaklı bağları ve dirençliliği kuvvetlendirmek amacıyla; kırkın üzerinde topluluk tabanlı grup, havza içi tarımsal biyoçeşitlilik, türlerin korunması, iklim hareketleri, kimyasal faaliyetler, habitat restorasyon aktiviteleri için COMDEKS tarafından teknik ve finansal destek sağlandı. Edinilen bu tecrübe sonrası öncelikli odağımız,sosyo-ekolojik denizel ve karasal üretim peyzajlarının (SEPLs) sürdürülebilirliğini desteklemek ve SEPL bazlı koruma yaklaşımının değerini yükseltmektir. SEPLs yaklaşımı için sivil toplum, merkezi yönetim ve yerel yönetimleri, üreticileri ve yerel halkı kapsayacak ve bu alanların korunmasının ve devamlılığını sağlayacak strateji oluşturabilmeyi hedefliyoruz. Koruma statüsü dışındaki alanların davranış ve anlayışla sürdürülebilirliğine dikkat çeken Proje Eş Koordinatörü Eylül Açıkkol “Dünyada, doğal ve kültürel değerlerin öne çıktığı alanların bazıları farklı yasal statülerle koruma altına alınarak yönetiliyor. Bugün baktığımızda, bu alanlar dünya yüz ölçümünün %15’ine yaklaşmış durumda. Ancak bu alanların dışında kalan ve hala önemli doğal ve kültürel değerleri barındıran alanlar var. Bugün biliyoruz ki birbirinden kopuk ve ayrı halde bulunan bir korunan alanlar, değişen dünya koşullarında tek başlarına uzun vadede barındırdıkları değerlerin kaybetme riski ile karşı karşıyalar. Örneğin hepimizin artık kabul ettiği iklim değişikliği bugün böyle bir tehdit yaratıyor.” dedi.